İman, inanmak demektir. Dil ile ikrar, kalp ile tasdik ve bütün azalarımızla amel etmekten ibarettir, imanlı insanın hali başkadır, imansızın inancı olmadığı için boş bir kovuktur.
İman, Tahkiki iman ve Taklidi iman diye ikiye ayrılır.
Tahkiki iman, delillere bakarak ve inceleyerek varılan inanç neticesidir. Her insan kendi şahsi düşüncesi olarak Allah’ı düşünür, nasıl bir varlık olduğu hakkında fikir edinir. Hz. Peygamber’in getirmiş olduğu emirler etrafında geniş bir düşünceye dalar, onları ayrı ayrı değerlendirmeye çalışır ve bir fikir sahibi olmuş olur, işte böyle tahkiki iman sağlamış olur.
İnsan, gerçekten düşünceye dalınca sezemeyeceği ve kavrayamayacağı bir husus yoktur. Ancak. Allah’ın zatını düşünmekle çözmem ize imkan yoktur. Biz Cenab-1 Hakk’ın sıfatlarını düşünür, yorumlar ve onlardan çeşitli neticeler ve fikirler çıkarabiliriz. Mevla’nın zatını kimse bilememiş ve bilemeyecektir de. Ancak Kendi zatim Kendisi bilmektedir.
Taklidi iman ehli ise, din ve Kuran hakkımdaki bilgilerini göreneklerden alır. Anasını babasını görüyor, onlar nasıl yapıyorlarsa o da aynısını yapıyor. Buna taklidi iman deniyor. Bu çeşit iman, imanın esasına aykırı gelmediği için bu da kabuldür. Diğer imandan farkı yoktur. O kimse de mümindir. Ancak düşünceye dalarak daha yüksek Uygulara sahip olması gerekmektedir. Müslümanlık kuru kuruya bir şeye saplanmayı değil, araştırmayı teşvik eder. Yüce Peygamberimiz: “iki إ،سهو bir tutanlar aldanmıştır. ” buyuruyor.
Amentü’nün tümüne inanmak hepimizin üzerine farzdır. Buna Tafsili iman denir. Öyle ise, Allah’a iman kişiyi yüceltir, ona en yüksek bir paye kazandırır. Kuran’ın medhüsenamsa (övgüsüne) mazhar olur. Hem bu dünyada hem de öteki dünyada sultan olur.
Böylece insan yükselince, hayat onun için değişir, önüne bambaşka bir âlemin penceresi açılır. Artık kendisi o âlemin nimetlerinden faydalanmaya başlar. İşte bu şekilde kişilerde keramet ve harikulade haller zuhur eder. Bütün bunların hepsi imanın sayesinde insana bağışlanır.
Hakiki iman insana böylece kuvvet ve meziyet bahşeyler. İmanlı insan ölmez, belki yerini değiştirir. Onun için ne mezar ve ne de mah- şerde korku ve endişe yoktur. Kuran bu hakikat belirtmiştir. Hepimiz böyle bir imana sahip olmamız için Allah’a dua etmeliyiz.
Tahkiki iman üzerine sebat etmeliyiz ve feyzimizi kaybetmemek hususunda ne kadar Allah’a yalvarsak yine azdır. Çünkü biz, iman servetini kaybedersek, hem dünyamız ve hem de ahir etimiz harap olur.