Osmanlılar devrinde yetişen ünlü tıp âlimi. İsmi, Muhammed bin Kemâl’dir. İsminin Ahmed
veya Mahmud olduğu da bildirilmektedir. Ahî Çelebi diye meşhur olmuştur.
Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. Babası Kemâleddîn Efendi de tabib idi. Candaroğlu İsmâil Bey’in doktorluğunu yapıyordu. Fâtih Sultan Mehmed tarafından Candaroğlu Beyliği’ne son verilmesi üzerine İstanbul’a geldi. Mahmudpaşa’da açtığı bir yerde mesleğini yapmaya başladı. Ahî Çelebi babası tarafından yetiştirilerek iyi bir tahsil gördü. Yirmi sekiz yaşında iken İstanbul’a gelmişti. Babası, Fâtih Sultan Mehmed Han’ın
hekimleri arasında yer aldı. Babasının vefâtından sonra. Hekim Kutbüddîn ve Altuncuzâde’nin derslerine devâm etti. Birçok araştırmalar yaparak dave Batlamyus’un Macisti’sine yaptığı yorum ve tenkit sonucu ortaya koyduğu
yeni fikirler, tamamen İslâmî bir ilim anlayışının semeresi olarak kabul edilmektedir. Abdurrahmân Sûfî’nin astronomi ilmine böylesine
samimi ve derin bir nezaketle eğilmesi, gerçek bir Müslüman olmasından kaynaklanıyordu. Çünkü o,
yıldızlarda ve onun yörüngelerinde, muntazam hareketlerinde, güneşin büyüklüğünde,
ayın ölçülü hareketlerinde ve diğer tabiat olaylarında, Allahü teâlânın azametine ve sıfatlarının
kemalde olduğuna alamet ve işaretler mevcut olduğunu yakinen bilen gerçek bir âlim idi. 1) Eseru Ulemâ-il-Arab vel müsltmîn fi tataırvuri ilın-il Felek; sh. 52,59 2) Dirâsetün fi târih-il-ulûm indel- Arab; sh. 196, 208 3) Zeitschrift fur Geschichts der Arabisch İslâmischen
Ahî Ahmed Çelebi’nin İstanbul Yemiş İskelesi civârında yaptırdığı kendi adıyla da anılan Kanlı Fırın Câmii
ha önceki doktorların bulamadıkları ilâçları keşfetti. Ahî Çelebi, önce Fâtih Sultan Mehmed’in yaptırdığı
dârüşşifânın başhekimliğine tâyin edildi, İkinci Bâyezîd, hassa emîni
olarak tâyin edip, saraya alarak özel tabiblik makamına getirdi. Hâdiseleri çok güzel anlatmasından dolayı Pâdişâh onun sohbetlerini çok severdi Kendisini çekemeyenlerin uydurduğu bâzı yalanlar üzerine vazifeden azl edildi. Fakat doğruyu öğrenen Sultan, eski vazifesine
iade etti ve İstanbul’daki vazifeli tabiblerin leîsületibbâsı yâni başhekimi olarak görevlendirildi. Bir çok iltifat ve ihsanlara kavuştu.
Yavuz Sultan Selîm Han, pâdişâh olunca, Ahî Çelebi’yi bir müddet vazifesinden uzaklaştırıp, daha sonra tekrar eski vazifesine
tâyin etti, ona hürmet gösterdi. Kânûnî Sultan Süleyman’ın saltanatının ilk senelerinde hacdan dönerken, 1523 senesinde, doksan yaşını aşkın olarak, Mısır’da vefât etti ve İmâm-ı Şafiî hazretlerinin kabri yakınında defn edildi. Ahî Çelebi, bilhassa üroloji üzerine çalışmıştır. Böbrek ve idrar torbasında meydana gelen taşlarla ilgili Risâle-i Hâsât-ülkilye vel-Mesâne adlı eserini yazmıştır. Eser tedâvîiçin tabiî ilâçları, özellikle
şifalı sularla banyoyu tavsiye etmiştir. Fevâid-üs sultân iye, Mesnevî fit tıp ve Risâle fit tıp adlı Fârisî eserleri de vardır. Ayrıca, İbn-i Nefîs’in Arapça el- Mûcez adlı tıp kitabınıTürkçe’ye tercüme ettiği de rivayet edilmektedir. Ahî Çelebi, tabibliği yanında hayır sahibi idi.
İstanbul Yemiş İskelesi yakınlarında bir cami yaptırıp, etrafındaki dükkânları
ve Unkapanı’ndaki dükkân ve depolarının kira gelirlerini bu camiye vakf eyledi. Edirne’de bir
medrese, mekteb ve kendi adıyla meşhur hamamı yaptırdı. Çorlu’ya bağlı üç, Hayrabolu’ya bağlı üç,
Çelebi çiftliği diye meşhur olan yirmi üç ve Anadolu’daki Şibli kazasına bağlı on bir köyün kendisine âit gelirini bu medrese ve mektebe vakf eyledi. Arazilerden elde edilen mahsûllerin fazlasının Medîne-i münevvere fu