Soru: İnsanlar, yaptıkları işleri Allah(cc) yazgısı ile mi yaparlar, yoksa irade-i cüz’iyeleri ile mi işlerler?
Cevap: Cenab-ı Hak, kulunun yapacağı işi ve onu ne şekilde işleyeceğini biliyor. Bunun için, o işi, kulun yapacağından dolayı takdir buyurmuştur. Kulun, iradesine dayalı işlerde, önce kendi cüz’i iradesi, sonra Allah’ın iradesi sadır olur. 2 Soru: Allah’a (cc), Peygamber’e (sav), (neuzü billah) küfreden kişiye selâm verilir mi? Cevap: Selâm, Müslümana verilir. Bu alçaklığı yapan kimse dinden çıkmış olur. Böyle bir kişi selâm verilmeye lâyık değildir. Soru: Kalbe gelen vesveseleri uzaklaştırmak için Allah ‘a sığınmak ve Ayete’l-Kürsi’yi okumak fayda verir mi? Cevap: Evet, fayda verir. Şeytanı kahredecek en güzel tedbirlerden biridir. Soru: Allah (cc)’m ve Peygamber Efendimizin ism-i şerifleri yatak odasında bulunsa bir mahzur var mıdır? Cevap: Bu mübarek isimlerin bulunduğu odada yatmanızda bir mahzur yoktur. Elbise değiştireceğiniz zaman edebe dikkat göstermeniz ve bu mübarek isimlere karşı açık kıyafette bulunma6 •*{ F E T V A L A R }*- manız İslâmi terbiye icabıdır. Tabiiki elbise değiştirilirken hızlı hareket edilmesi terbiyedendir. g Soru: Hz. Allah (cc), takdir ettiği kaderimizi bizim duamızla, isteğimizle ve uğraşmamızla değiştirir mi, yoksa ne kadar uğraşsak takdir-i İlâhi değişmez mi? Cevap: Cenab-ı Hakk’ın takdiratı iki kısma ayrılmaktadır: “Kazâ-i mübrem, “Kazâ-i muallak.” Kazâ-i mübrem, “Levh-i mahfuz”da tespit edilmiş bulunduğundan, burada tebdil olmaz. “Bizim katımızdaki bir hüküm değiştirilmez”(l) mealindeki ayeti kerime bunun delilidir. Kazâ-i muallak, “Levh-i mahv-ü isbat”da tesbit edilmiş olduğu için bunda değişme olabileceği İslâm uleması tarafından açıklanmıştır. “Allah dilediğini mahv, dilediği şey’i de isbat eder”(2) mealindeki ayet ile, “Allah onların kötülüklerini iyiliklere tedbdil ediverir”(3) mânâsındaki ayet-i kerimeler bu görüşün delili olarak gösterilmektedir. (1- Sure-i Kaf: 29, 2- Sure-i Ra’d: 39, 3- Sure-i Furkari: 70) g Soru: Efendim, ben İslâmiyetten haberdar olan iyi bir ailede büyüdüm. Bunun için ne kadar şükretsem azdır. İslâmi bilgilerden ve İslâmi şuurdan mahrum bırakılmadım. Şeriatin nasıl bir nizam olduğunu ve biz gençlerin bu uğurda nasıl çalışmamız icap ettiğini, irtibat halinde bulunduğum hoca ve talebe arkadaşlardan öğrendim. Halen devam etmekte bulunduğum lisede, İslâmiyetten habersiz veya körü körüne ona düşman olan arkadaşlarıma bildiklerimi aktarmaktayım. Buraya kadar her şey güzel! Böyle bir nimet, 20. asırda herkese nasip olmuyor. Fakat son zamanlarda – şeytan ve nefis müstesna- hiçbir baskı olmadığı halde, Allah’ın varlığı hususunda şüpheye düşmeye başladım. Önceleri küçük (zayıf) olan bu şüphe, gitgide beni rahatsız etmeye başladı. Meselâ: Namaz içinde: ‘Biz namaz kılıyoruz, ama ya Allah yoksa bu hareketimiz boşuna değil mi?’ veya oruç tutar iken ‘Ya Allah yoksa’ şeklinde adi bir düşünce bütün benliğimi sarıyor. O derece ki, bundan kurtulmak ve sıyrılmak mümkün olmuyor. Mahlukat
hakkında tefekkür etmeyi denedim ve fakat -*{ F E T V A L A R )*- 7 ınııvaffak olup bu şüpheyi tamamen giderebilsem -inşaullah-
İslâmiyetin en iyi yaşayıcısı ve savunucularından mücahit olacağım. Buna, kendi kendime, yüzlerce defa söz verdim. Ne olur bana yardım edin. Birçok dünya ilimlerinin doğuşunda şüphe ilk noktadır. Bu , kuvvetlenerek zan haline gelmiş, hududu tesbit edilmiş ve yapılmış ise “müsbet” olma vasfını kazanmıştır. Felsefe gibi bu kazanamayanlar mazide ve hâlde çöküp gitmişlerdir. Fakat varlığı o kadar açıktır ki, onun varlığında izahata bile
ve Adem nasıl ve ne şekilde olacaktı? Çamurdaki bir iz, oraya ve oradan geçip giden bir canlıya delâlet etmeye yeterken, bu kâinat ve içindeki varlıklar, Allah’ın (cc) varlığına açık biırı delil değil midir? Tahmin ederim ki, şüpheciliği esas alan felse- ilerin tesiri altında kalmış ve yahut derslerinize giren hocaların ısınının kafalarınıza doldurduğu, felsefe yoluyla gönlünüze ak- .ııdığı evham ve şüpheler sizi ve birçok bahtsız genci bu hale süıııI İçmektedir. Siz aldığınız dini terbiyenin tesiri ile imanınızı korulu, il için nefsinize ve şeytanın tohumlarını yeşertmesine karşı cihad veı inektesiniz. Bu imkân ve iktidara malik olamayanlar, küfrün ve lıık.irin içine düşmekte ve çok kere kendini kurtaramadan fani havalını bitirmekte ve yitirmektedir. Kalbinize bu şüphe gelince, billahi mineşşeytanirracim’i okuyunuz. O devam ettikçe siz de İm mübarek kılıçla nefsin boynunu vurmaya devam ediniz. Cenabı, Kur’an-ı Kerim’de; “Eğer şeytandan bir fit seni dürtecek olur hemen Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitici, tam bilicidir”(4)
buyurmaktadır. Umarım ki, şeytanı bu şekilde kahredip, uzaklaştırmış olursunuz. Bunu takiben, yürekten gelen bir samimiyetiyle, ye- < 11 “kelime-i tevhid” ile yedi defa “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhilıl azim” deyiniz. Böyle bir şüphe bulunmadığı zamanlarda Salı ‘ye devam ediniz. Günde yüz defa Efendimizin (sav) şerifi için Salevât okuyunuz. Bunu takiben Efendimiz’in (sav) Allah’ın izni ile şefaat ve yardımlarını isteyiniz. Cankurtaran simidi, denize düşeni kurtarmakta yardımcı olursa, Salevât-ı Şerife de adı meselelerde” şüpheye düşeni kurtaran bir “manevi gem!” dlr.
imi de banyo yaptığınız yere küçük abdest bozmayınız. (4-Sure-i A n ı / 2 0 0 8 -*{ F E T V A L A R ~ l Soru: Allah’tan (cc) başkasına secde caiz olmadığı halde, meleklerin Adem Aleyhisselâm’a secdesi nasıl caiz olmuştur? Cevap: Meleklerin Adem Aleyhisselâm’a secde etmeleri, kendi arzularından doğmuş değildir. Bu secde, Cenab-ı Hakk’ın emriyle olmuştur. Allah’ın (cc) emriyle ve Yüce Halikımızın Hz. Adem’in (as) vücudunda tecelli eden İlâhi kudret ve kemalâtı önünde secde etmişlerdir. Bu sebeple yaptıkları secde Allah’ın (cc) emriyle olduğu için, Allah’a (cc) yapılmış olmaktadır. Diğer bir ifade ile bu secde, teabbüdi değil, hürmetle bir eğilmedir. g Soru: Üzerinde Allah’ın (cc) adı bulunan bir yüzük ile helaya girilebilir mi? Cevap: Bu yüzük parmağında iken helâya girmek mekruhtur. Böyle bir yüzükle, kirli bulunan mahalle, helâya girilmemesi iyidir.
§ Soru: Allah Teala’nm varlığına ve birliğine iman etmenin farz oluşu aklî midir, yoksa şer’î midir?
Cevap: Biz Maturidilere göre aklîdir. İmam Ebu Hanife Hazretleri şöyle demektedir: “Şayet Allah, peygamber göndermemiş olsaydı, yarattığı (insan) üzerine, onun varlığını akılla bilmek vacip olurdu.” 10 Soru: Bir cemiyette bize adamın biri ‘Allah nerede, bana göster’ dedi. Bu kişiye nasıl davranmak gerekirdi? Cevap: Siz de ondan aklını ve ruhunu göstermesini isteyin. Göstersin bakalım. Var olan her şeyin görülmesi gerekmediği gibi, görülemeyen
bir şeyin de yok olduğuna hükmedilemez. 11 Soru: Gazetelerde “Allah” lâfzı geçiyor ve bu gazeteler çeşitli yerlere atılıyor. Bu Allah (cc)’m ismine karşı bir saygısızlık olmuyor mu? Cevap: Gazete ve benzeri neşir vasıtaları içinde Lâfza-i Celâl ve benzeri mübarek kelimeler varsa, onları ayak altında bırakmamalıdır. Çaresizlik karşısında toplayıp yakmak daha münasip bir tedbir olur. 1 2 Soru: Yatak odasında Kelime-i Tevhid veya Kelime- i Şehadet yazılı levhaların bulundurulmasında bir sakınca var mıdır?