❖ Meselullezîne yunfikûne em vâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetitı enbetet seb’a senâbilefî külli sunbuletitı mietu habbetitı, vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun). “Mallarını Allah yolunda harcayanların örneği, her başağında yüz tanenin bulunduğu yedi adet başak çıkaran bir tohum tanesi gibidir. Allah dilediğine katlayarak verir, Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır, her şeyi bilm ektedir(B akara;
♦> Ve meselullezîne yunfikûne emvâlehumubtigâem ardâtillâhi ve tesbîten min enfusihim ke meseli cennetin bi rabvetin esâbehâ vâbilun fe âtet ukulehâ dıfeyn (-d ıfeyn i),fe in lem yusıbhâ vâbilun fe tall(tallun), vallâhu bimâ ta’melûne basîr(basîrun).
“Mallarını Allah rızâsını dileyerek ve içlerinden gelerek harcayanların misali ise tatlı bir yamaçta bulunan, üzerine bolca yağm ur yağan, bu sebeple ürününü iki misli veren bir bahçedir; şayet sağanak yağmazsa incecik yağar. Allah yapıp ettiklerinizi görmektedir.” (Bakara; 265)
♦> İnnallâhe fâlikul habbi ven neva, yuhrıcul hayyeminel m eyyiti ve muhricul m eyyiti minel hayy(hayyi)y zâlikum ullâhu fe ennâ tufekun(tufekune).
“Tohumu ve çekirdeği çatlatan şüphesiz Allah’tır; O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarmaktadır. İşte Allah budur. O halde (haktan) nasıl dönersiniz!” (Enam; 95)
❖ Fâlikul ısbâh(ısbâhı), ve cealel leyle sekenen veşşemse vel kamere husbânâ(husbânen), zâlike takdîrul azîzil alîm (alîm i). “Sabahı aydınlatan Odur. Ve O, geceyi dinlenme zam anı, güneşi ve ayı birer hesap ölçüsü kılmıştır. İşte bu, aziz ve alîm olan Allahın takdiridir(E nam ; 96)
♦♦♦ Ve huvellezî enzele mines semâi m âen,fe ahracnâ bihî nebate külli şey’in fe ahracnâ minhu hadıran, nuhricu minhu habben muterâkibâ(muterâkiben), ve minen nahli min taVıhâ kınvânun dâniyetun ve cennâtin min a’nâbin vez zeytûne ver rummâne muştebihen ve gayra
muteşâbih(muteşâbihin), unzurû ilâ semerihî izâ esmere veyeriıhî, inne f i zâlikum le âyâtin li kavm in y u yminûn(- y u ’minûne).
“Gökten su indiren O’dur. (Buyurdu ki:) İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de, kendisinden üst üste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşil bitki, hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik; birbirine benzeyeni var, benzemeyeni var. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır(E nam ; 99)
♦> Ve lev enne ehlel kura âmettû vettekav lefetahnâ aleyhim berekâtin mitıes semâi vel ardı ve lâkin kezzebû fe ehaznâhum bimâ kânû yeksibûn (yeksibûne). “O ülkelerin insanları inansalar ve günahtan şakım alardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket
kapıları açardık. Fakat yalanladılar; biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.” (Araf; 96) ♦> Ve huvellezî sehharal bahra li te’kulû minhu lahmen tariyyen ve testahricû minhu hilyeten telbesûnehâ, ve terâl fulke mevâhira fth i ve li tebtegû min fadlih î ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).
“Taze etinden yem eniz ve mücevherini çıkarıp takınm anız için denizi hizmetinize veren de Odur. Gemilerin denizi yararak gittiklerini görürsün ki, bu da O nun lutfuna nâil olmanız ve O na şükretmeniz içindir(N ahl; 14) ♦> Ve lâ teşterû bi ahdillâhi semenen kalîlen, innemâ indallâhi huve hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(- ta’lemûne).
“Allaha verdiğiniz sözü küçük bir menfaate satmayın! Eğer bilirseniz sizin için Allah’ın katında olan daha hayırlıdır:” (Nahl; 95)
♦♦♦ Men amile sâlihan min zekerin ev unsa ve huve m u’minun fe le nuhyiyennehu hayâten tayyibeten, ve le necziyennehum ecrehum bi ahseni mâ kânû ya’melûnfya ’melûne). “Erkek olsun kadın olsun, kim inanmış bir insan olarak dünya ve âhirete yararlı işler yaparsa kesinlikle ona güzel bir
hayat yaşatacağız ve böylelerinin ecirlerini de muhakkak surette yapmış olduklarının daha güzeliyle vereceğiz” (Nahl; 97)
♦♦♦ İnne rabbeke yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdiruy innehu kâne bi ibâdihî habîran basîrâ(basîran). “Rabbin rızkı dilediğine bol bol verir de kısar da. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları görmektedir (İsrâ; 30) *1* Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ
ibrâhîm (ibrâhîme). “Biz de, “Ey ateş” dedik, “İbrahim için serin ve zararsız ol!”” (Enbiyâ; 69)
❖ Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve y a ’kûbe nâfileten, ve küllen cealnâ sâlihîn(sâlihîne). “İbrâhime İshak’ı ve fazladan bir armağan olarak Yakûbu lütfettik; her birinin sâlih insan olmasını sağladık.” (Enbiyâ; 72)
♦> Ve ibâdur rahmâtıillezîne yem şûne alâl ardı hevnen ve izâ hâtabehumul câhilûne kâlû selâm â(selâmen) “Rahmânın has kulları yeryüzünde vakarla yürüyen, cahiller onlara laf attığı zaman, “selâm” deyip geçen kullardır.”
(Furkân; 63)
♦> Vellezîne izâ enfekû lem yusrifû ve lem yakturû ve kâne beyne zâlike kavâm â(kavâm en) “Yine o iyi kullar, harcama yaptıkları zaman ne saçıp
savururlar ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisi arasındam âkul bir dengeye göre olur.” (Furkân; 67)
♦> Vec’al lî lisâne sıdkın fil âhtrîn(âhirine). “Arkadan gelecekler içinde iyilikle anılmayı bana nasip eyle!” (Şuarâ; 84)
♦♦♦ Ve uzlifetil cennetu lil m uttakîn(m uttakîne) “Ogün cennet, takva sahiplerine yaklaştırılır.” (Şuarâ; 90)
♦> Ve rabbuke ya lem u mâ tukinnu sudûruhum ve mâ y u ’linûntyu’linûne). Rabbin, onların kalplerinde gizlediklerini de açığa vurduklarım
da bilir.” (Kasas; 69) ♦> Allâhu yebsutur rızka li men yeşâu min ibâdihî ve yakdiru lehu, innallâhe bi külli şey’in alîm(alîmun). Kullarından rızkı dilediğine bol bol, dilediğine de ölçülü veren Allah’tır. Allah her şeyi hakkıyla bilir.” (Ankebût; 62)
♦> Ve le in seeltehum men nezzele mines semai mâen fe ahyâ bihil arda min ba’di m evtihâ le yekûlunnallâhu, kulil hamdu lillâhi, bel ekseruhum lâ y a ’kılûn(ya’kılûne). “Yine onlara, “Göklerden su indirip de onunla ölü toprağa hayat veren kim dir?” diye sorsan, hiç tereddütsüz “A llah’tır
’ derler. De ki: “Hamd Allaha mahsustur; ama onların çoğu akıllarını k u lla n m a z la r (Ankebût; 63)
❖ İnne ashâbel cennetilyevm efîşuğulinfâkihûn(fâkihûne). “Ogün cennetlikler safa sürmekle meşguldürler,(Yasin; 55)
♦♦♦ Fe kadâhunne seb’a sem âvâtin f i yevm eyni ve evhâ f t külli semâin emrehâ ve zeyyennâs sem âed dünyâ bi mesâbîha ve hıfzâ(hıfzen), zâlike takdîrul azîzil alîm (alîm i). “Böylece onları iki evrede yedi gök olarak yarattı, her göğe işlevini ilham etti. Biz, yakın semayı kandillerle donattık
ve onu koruduk. İşte bu, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.” (Fussilet; 12) *1* Lehum mâ yeşâûnefthâ ve ledeynâ mezîdun.
“Orada istedikleri her şey onlarındır, üstelik katımızda fazlası da vardır.” (Kâf; 35)