Duâ insanla Allah arasında bir haberleşme, bir iletişim, bir ilişkidir. Bu iletişimin yönü insandan Allah’a doğru işlemektedir. Normal olarak insan, doğrudan doğruya Allah’la ilişki kurma, O’na hitap etme vasıtasına sahip değildir. Normal kelime alışverişi olabilmesi için, iki taraf arasında varlıksal eşitlik bulunmalıdır. Bu, dilin temel ilkesidir. İşte bu ilkeyi bozacak bir durum ortaya çıktığında insan Allah’a hitap edebilir, O’nunla konuşma yeteneğine sahip olabilir. Bu öyle bir haldir ki, bu halde insan, kendi zihnini günlük durumun üstünde bulur. Böyle bir hal meydana gelince insanın zihni gerilir, gerilir ve kopma derecesine gelir. İşte bu noktada insan Allah’a doğrudan doğruya söz söyleme durumuna gelir. Böyle bir durumda insan, normal manada insan değildir; kendi benliğinden üstün bir varlığa dönüşmüştür. İşte bu olağanüstü durum içinde, yani ruhun ve zihnin Allah’a yükselmesiyle sonuçlanan durum içinde geçen böyle bir konuşma olayına “dua” denir.
Vahiy Kuran ve İnsan
Vahiy, Allah ile insan arasında cereyan eden yukarıdan aşağıya, Allah’tan insana doğru olan bir çeşit özel konuşmadır. Allah, kendi kelimelerini insana yöneltir. Doğrudan peygambere ve dolaylı olarak da insanlığa yöneltir. Fakat Allah ile insan arasındaki bu lisanı münasebet tek taraflı değildir. Başka deyişle insan bu ilişkide daima pasif kalmaz, bazan o da Allah ile sözlü bir ilişki başlatır ve O’nunla dilsel işaret kullanmak suretiyle konuşmak ister. İşte bu isteğin neticesinde öyle bir olay doğar ki, bu, yapı bakımından vahye benzer, ancak bunda konuşma doğrultusu yukarıdan aşağıya doğru değil, aşağıdan yukarıya doğrudur. Vahiy gibi bu da olağanüstü şartlar altında ve özel bir biçimde meydana gelir. (Izutsu, Kur’ân’da Allah ve İnsan: 182)
Duâ, kulun naz makamında kendini yaratana vasıtasız ve büyük bir edep ve sevgiyle çevirip arzularını, dertlerini açıklamasıdır, yaradanı ile senli-benli konuşmasıdır. Senli-benli konuşmada teklik gizlidir. Allah, “tek”i sever. Allah’a “Siz” diye hitap edemezsiniz, “Sen” diye hitap edersiniz. “Sen” kelimesinde teklik vardır.
Duanın Kabulü
Dualar ehadiyyet mertebesine intikal ederse kabul edilir. Gece ibadeti ehadiyyet makamına çevrilenlerin adet itibarıyla az olmasından istifade etmek içindir. “Gecenin bir vaktinde kalk namaz kıl” emri, “yalnız kalalım” demektir. “Namaz mü’minin mi’râcıdır” denilmesinin sebebi, miraç ehadiyyetin bütün esmâlarıyla isimlenmek orada erimek ve temizlenmek demek olduğundandır. Namaz ehadiyyet mertebesinde kabul edilen yegâne ibadettir. Hz. Peygamber’in ayakları şişinceye kadar namaz kılması; “Bunu niçin yapıyorsunuz? Bu eziyet niçin yâ Rasûlallah?” diyenlere: “Bu zevkten beni mahrum etmek mi istiyorsunuz?” buyurmaları da, “Ehadiyyette senli-benli olmayayım mı?” demektir. “Salâf’ın asıl manası “duâ”, “niyaz” demektir. “Duâ edin vereyim” emri, “Ehadiyyette senli-benli olalım” demektir. İşte duada çok ince bir mana vardır ki, araya mesafe sokmak, aralık bırakmak şirk olur. Onun için, “istemek”, “araya mesafe sokmak” demektir ki, her yerde hâzır ve nazır, şah damarından daha yakın olanın senden haberi yokmuş gibi arzunu hatırlatmak olur ki bu mıntıka işte şimdi şirk mıntıkasıdır. İyisi, “istememek”tir. Bunu anlamak çok zordur… Bunu anlamak için bir çare vardır ki buna çalışınız… Allah ile yarış derecesine müsamahakâr, sabırlı, affedici, şefkatli, merhametli olmaya gayret etmek lâzımdır. Bu hasletler söz ile kısa ve kolay söylenir fakat insanda tecellisi çok güçtür.