El-Bâsıt Esmasının Faziletleri ve El-Bâsıt Zikrinin Özellikleri Nelerdir?
El-Bâsıt (الباسط), Allah’ın güzel isimlerinden, Allah’ın esmâ-i hüsnası (doksan dokuz güzel ismi)nden biridir. Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edilen bir hâdis-i şerîfte Allah Teâlâ’nın doksan dokuz ismi olduğu zikredilmiş, bunlardan birinin de “el Bâsıt” olduğu belirtilmiştir.[1][2].El-Bâsıt, sözlükte açmak, sermek, döşemek, rûhen sıkıntı vermek, münkabız bir adama ferahlık vermek, sevindirmek, beyan ve ifade etmek, birini diğeri üzerine tercih etmek, [3] yaymak, genişletmek, uzatmak, [4] fakirken zengin kılan [5] anlamındaki bast kökünden sıfat kuruluşunda bir isim olup ıstılahta ise “rızkı genişleten, lütuf ve keremini esirgemeyen, ruhları bedenlerine yayan” manalarına gelmektedir.[4]
Bâsit, “fâil” vezninde Allah’ın bir sıfatı olarak Kurân-ı Kerîm’de geçmemekle beraber; “bast” kavramı, daha çok fiil kalıplarıyla olmak üzere 15 âyet-i kerîmede Allah’a nispet edilmiştir. Bunların çoğunda “rızkı daraltan, genişleten”; bir kısmında da “insanların ilmî ve bedenî imkânlarını genişleten” mânâsı bulunmaktadır. Yine aynı kökten gelen “mebsûtatan” (مَبْسُوطَتَانِ) kelimesi; [6][7]
وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللَّهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُوا بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنْفِقُ كَيْفَ يَشَاءُ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُم
«Bir de Yahudiler, “Allah’ın eli bağlıdır” dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Hayır, onun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kurân) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah bozguncuları sevmez.» (Mâide 64) [8]
meâlindeki âyette de Allah’ın cömertliğini ifâde için kullanılmıştır.[6][7]Bir başka ayette insana cimrilikten ve israftan uzak orta bir yol tavsiye edildikten sonra, rızkı genişleten ve daraltanın Allah olduğu bildirilir: [2]
وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَّحْسُوراً
“Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çâresiz kalırsın.” (İsra 29)
إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيراً بَصِيرا
«Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.» (İsra 30) [9]
Diğer bir ayette ise şöyle buyurulur:
اللّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقَدِرُ وَفَرِحُواْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ مَتَاعٌ
«Allah rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Halbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir.» (Rad, 26) [10]
Yüce Allah, dilediğine geniş rızık veren, canlıları -can vererek- canlandıran, genişletip yaygınlaştıran, cemâl tecellîsiyle gönülleri açandır.[3]
Yaratıkların hayatı, Allah’ın kudret elindedir. O, istediği kulundan ihsan ettiği serveti evlâd ve ıyâli, hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir. İstediği kuluna da yepyeni bir hayat, neşe ve rızk bolluğu verir ki; bu da el-Bâsıt isminin tecellisidir. Allah hakîmdir; kuluna bazen kabz, bazen bast ile muamele buyurur. Bunun hikmetini o bilir. Allah, her kulunu imtihana tâbi tutar.[2]
Yüce Allah yaratmış olduğu kulları çeşit çeşit yarattığı gibi her kuluna da eşit miktarda rızık vermemiştir. İmtihan gereği kimine az, kimine çok vermiştir. Kimi zaman kimi kulu bolluk içinde yaşarken aniden darlığa sokmuş, kimi zaman da kul darlık içindeyken genişlik, ferahlık vermiştir. Kimi zamanda hikmeti ve rahmeti gereği, imtihan gerçekliğine binaen kuluna az nimet vererek ona rahmette bulunmuştur. Ve bu durumu ayeti kerimesiyle bizlere şu şekilde bildirmiştir: [11]
وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَكِن يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَّا يَشَاءُ إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ
«Allah kullarına (tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir.» (Şura 27) [12]
Allah-u Teâlâ, daha insanoğlunu var etmeden Bâsit ismiyle önce kâinâtı var etmiştir. Kâinâta büyük bir genişlik yüklemiş, insanoğlunun tüm ihtiyaçlarına karşılık olabilecek maddî, mânevî rızıklar, nimetler var etmiştir.Yine Yüce Allah, bedenleri ve ruhları bu ismiyle bütünleştirir. Yaratmış olduğu bedenlere Kendi ruhundan üfler ve tüm bedenlere yayar. Böylece insanoğlu, varlık âleminde bu isimle tanışmış olur. Bu ismin tecellîsi, kullarının yaşam evreleri boyunca devam eder.Allah-u Teâlâ, Bâsit ismiyle var etmiş olduğu dünya düzenine uymayan, bu nimetleri görmeyen, hakkını vermeyen ve bu nimetlere şükretmeyen insanların ruhlarını Kabiz ismiyle alır. Bu kulların ruhları sıkılır, daralır. Olabildiğince acı çekerek ruhlarını verirler.
Allah (c.c.) kendisine iman eden, gönülden itaat eden kullara ise genişlik verir. İman edenler sadece Allah’a dayanır ve bunun karşılığında yüce Allah da onların önündeki engelleri, darlığı kaldırır ve genişlik verir. Müminlerin işlerini kolaylaştırır. Örneğin Hz. Musa (a.s.) İsrailoğulları’yla birlikte Firavun’un zulmünden kaçarken Firavun ve ordusu onları yakalar. Allah-u Teala, darda kaldıkları zor bir zamanda onlara yardım eder. Firavun ve ordusunu da helak eder. Ve böylece İsrailoğulları’nı yeryüzünün mirasçıları kılar.[11]Hâdis-i şerîflerde de Bâsıt ismi, hem maddî hem de mânevî konulara yönelik mânâları içermektedir. Hz. Peygamber, şöyle münâcâtta bulunmuştur: [6]«Allah’ım! Senin bol verdiğini kısacak, bollaştıracak, saptırdığını hidâyete erdirecek, doğru yola yönelttiğini saptıracak, engel olduğuna verecek, verdiğine engel olacak, rahmetinden uzaklaştırdığını ona yaklaştıracak, yaklaştırdığını da ondan uzaklaştıracak hiç kimse yoktur. Bereketinden, rahmetinden, lütfundan ve rızkından bize bol bol yayıp ihsân et Allah’ım!» [13]
Gazâlî de kabz ve bastın Kurân-ı Kerîm’deki zengin kullanılışından ilham alarak şöyle yorum yapmaktadır: [6]
«Yüce Allah, ölüm sırasında ruhları kabzeden, canlılık hâlinde onları bedene yayandır. O, zenginlerden sadaka alıp bununla fâkirlerin rızkını bollaştıran, zenginin geçimini hiçbir şeye muhtaç bırakmayacak şekilde bollaştırırken fâkirin geçimini onu güçsüz bırakacak şekilde daraltandır. Yine o, insanların kalplerini ilâhî âleme yönelik ilgilerini azaltmak veyâ çoğaltmak sûretiyle daraltan veya genişletendir.» [14]
Yüce Allah’ın El-Kâbid ve el-Bâsit isimlerini bilen kullar, Allah-u Teala’nın vermiş olduğu rızka daha doğru yaklaşabilirler. Bir nimete sahip olmuşken buna çok bağlanmazlar. Bu nimetin yüce Allah’ın bir rızkı olduğunu, istediği zaman alabileceğini her zaman göz önünde bulundururlar. Mal sahibinin yüce Allah olduğunu bildikleri için de ihtiyaç sahibi olanlara da bu mallardan verirler. O malı kaybettiklerinde de “Allah dilediği zaman alır, dilediği zaman verir. Mülk sahibi Allah’tır.” diyerek teslimiyet ortaya koyabilirler. Allah’a isyan etmez, tekrar şükrederler. Hz. Eyyüb (a.s.), bir günde tüm malını, çocuklarını, sahip olduğu her şeyi kaybeder. Şeytan ona sinsice yaklaşıp onu isyana teşvik eder. Ama Hz. Eyyüb (a.s.), şeytanın vesveselerine aldanmayıp Allah’a dayanmaya devam eder ve çokça sabreden bir kul olarak Allah katında mertebece yücelir.