Ya İlâhî muhtacız hep, senin her dem himmetine, Şüphesiz ki bir şükürle ereriz bin nimetine, Nerden gelir ise gelsin, her nimeti gönderensin; Şekûr sensin, yakma bizi nâdân kulun minnetine… Yârabbi!.. Na’îm-i hakîkî sensin, senden gelir onca nîmet, Şekûr sensin, şükür sana, yalnız sana minnet… Gönderirken rızkımızı yaratırsın bin vesile, Lütfederken rüsvây etme Yârab bizi nâdân ile Biliriz ki her nimetin, dergâhındır geldiği yer, Elbette ki cümle canlı gönderdiğin o rızkı yer. Gafil odur ki her sabah eder rızkından endîşe, Unutur nimete şükrü; işte odur sefil olan. Yârabbi, elbette sensin rızkımıza kefil olan… Her dem gaflet içindeyiz, nimete şükrü unuttuk, Tefekkürden nasipsiziz, aydınlık fikri unuttuk, Bizi yaratan Mevlâ’yı teşbihi, zikri unuttuk… Şekûr sensin, Sana minnet, sana niyaz, sana şükran, Uyandır gafletimizden, ihsan eyle bize izan… Bırakıp nimete şükrü, olup da küfrân-ı nimet; Eyledik hep nefse hizmet. Affet bizi Yâ İlâhî, affet bizi, affet!.. Veren sensin kullarının bir şükrüne bin mükâfat, Şükürsüz yer içer olduk, Yârabbi bu nice âfât?.. Verdiğin gıdalar ile Besleriz fânî bedeni, Görmeyiz bu topraktan beslenip, Yine toprağa gideni… Ne kullarına teşekkür, ne sana şükrümüz kaldı, Gönderdiğin nimetlerden herkes nasibini aldı. Dönüp bakan yok ardına, Veren kimdi bu nimeti? Herkes gücüne güvenip, paylaşırca ganimeti, Rızkımız olmayan şeyleri de almak isteriz… Düşünmeyiz rızkı veren o ilâhî kudret tektir, Bilmeyiz ki, rızk olmayan boğazdan geçmeyecektir, Şekûr sensin, mukayyed eyleme bizi nefsimize,, Yârab, lûtfeyle bizlere, şükrü unutturma bize…