Zamanın en güçlü gezgincisi olan Evliya Çelebi Seyahatnamesinde görmüş olduğu rüyayı şöyle nakleder.
“Dördüncü Sultan Murad Han’ın zamanında Miladi 1631 yılı İstanbul’da evimde, yuvarlak yastığıma uyumak için yaslanmıştım. Yarı uyku halinde gördüm ki:
Yemiş iskelesi yakınında, -Ahi Çelebi ki helal para ile inşa olup, duası kabil olan eski bir camidir-uykum da kendimi orada gördüm. Derhal camiin kapısı açıldı. Nurlu Camiin içi baştan başa silahlı askerlerle dolu verdi. Salat-ı Şerife okumaya başladılar. Ben hakir kul ise, minber dibinde oturuyordum. Bu nur yüzlü cemaati hayranlıkla seyrediyordum.
Hemen yanımda oturan cana bakıp:
-Benim Sultanım! Siz kimlerdensiniz, isminizi lütfediniz, dedim.
-Onlar Aşere-i mübeşşereden. Ben de kemenkeşlerin Piri Sa’d İbni Ebi vakkas’ımi
deyince hemen mübarek ellerini öptüm.
-Ey Sultanum! Bu sağ tarafta nura bürünmüş sevimli cemaatler kimierdir? dedim.
-Onlar cümle peygamberlerin ruhlarıdır. Geri saflarda olan evliyaların asfiyânın ruhlarıdır.
-Ya Sultanum, bu cemaatın bu camide toplanmalarının aslı nedir?
-Azak taraflarında Kırım Hanının askeri sıkıntıya düştü. Hazreti Peygamber dahi İslam askerlerine yardıma gideriz. Şimdi Hz.Nebi buraya gelecekler. Sabah namazının süneti kılınacak. Sen de yüksek sesle kamet getir. Selamdan sonra Rabbü’l âlemin deyip kalk. Hemen mihrap da Hazreti Peygamber otururken mübarek elini öp. “Şefaat ya Resulallah” de. Yardım rica et.
diyerek Sa’d İbni Ebi Vakkas bana öğretti.
Gördüm ki cami kapısından bir nur-u mübin parladı. Cami içi nur dolu iken, nur üzerine nur oldu.
Mübarek sağ ayaklarını cami içine bismillah ile koyup mübarek yüzünden nikabı açtı.
-Essalamü aleyküm ya ümmeti! buyurdular. Orda bulunanlar:
-Ve aleykümüselam Ya Rasulallah ! diye selam aldılar. Hemen mihraba gelip iki rekat sabah namazı sünnetini eda idip hakire bir dehşet , vücuduma bir titreme geldi. Amma hazretin bütün eşkaline nazar eyledim. Selamdan sonra sağ tarafta bana bakup.
İkamet eyle!
dediler. Hülasa Sa’d İbni Ebi Vakkas’ın talimi ile mübarek eline küstahâne dudak vurup heybetlerinden “Şefaat ya Rasullallah “diyecek yerde:
-Seyahat ya Rasullallah !
demişim. Hemen Hazret tebessüm idüp:
– Şefaat ettim. Hemen sıhhat ve selametle seyahat eyle!
Fatiha! dediler. Cümle hazır bulunanların ellerini öperdim.
Saad İbni Ebi Vakkas’ın elini öptüğüm de:
“- Yürü! Seyah-ı âlem ve ferid-i beni Adem okusun. Amma gezip dolaştığın ülkeleri yazıp bir eser meydana koy. Yaramazlara yar olma, iyilerden iyilik öğren, ekmek ve tuz hakkın gözle. Dünya ve ahiret benim oğlum ol.”
diye nasihat etti ve alnımdan öptü. Ahi Çelebi Camiinden çıkıp gittiler.
Oradan Kasım Paşa Mevlevihanesi Şeyhi Abdullah dedeye gittim. Ellerini öpüp rüyamı ona tabir ettirdim. Bana.
-On iki imamların ellerinden öpmüşsün, cennete girersin. Dört halifenin ellerinden öpmüşsün, dünyada bütün padişahların şerefli sohbetlerine katılıp, sevdikleri kimselerden olursun. Madem ki Hazreti Peygamberlerin temiz yüzlerini görüp, mübarek ellerini öper hayır duasını almışsın. İki cihanda saadete erersin…”
Bu rüyanın gerçekleşmesiyle Evliya Çelebi devrinin en ünlü gezgini olmuş ve seyahatnamesi günümüzde çağının belgeseli sayılmıştır.