Meşhûr tefsîr ve fen âlimi. İsmi, Muhammed bin Ömer bin Hüseyn bin Hüseyn bin Ali et-Teymî el- Bekrî’dir. Künyesi Ebû Abdullah ve Ebü’l-Me’âlî, lakabı Fahrüddîn’dir. Allâme, Şeyhül-islâm ve manya, yedinci ciltte; Avusturya, Kırım, Dağıstan, Çerkezistan, Kıpçak
diyarı, Ejderhan havalisi, sekizinci ciltte; Kırım ve Girit olayları, Selanik ve Rumeli’deki hâdiseler, dokuzuncu ciltte; İstanbul’dan Mekke ve Medine’ye kadar yol üzerindeki bütün şehir ve kasabalar, evliya menkîbeleri ile Mekke ve Medine hakkında geniş bilgiler, onuncu ciltte ise; Mısır ve havalisi yer almaktadır. Seyâhatnâme ilk olarak 1848’de Kâhire Bulak matbaasında Müntehâbât Evliya Çelebi adıyla yayınlanmıştır. İkdam Gazetesi sahibi Ahmed Cevdet Bey ile Necib Âsim Bey, Pertev Paşa Kütüphanesindeki nüshayı esas alarak 1896 senesinde İstanbul’da basmaya başladılar. 1902 senesine kadar ancak ilk altı cilti yayınlanabilmiştir. Yedinci ve sekizinci ciltleri 1928’de Türk Târih Encümeni tarafından, dokuz ve oııtm
cu cildleri ise, 193H’d» Millî Eğitim Bakanlığı İm rafından yayınlanmışın Daha sonraları ise esoı yu kısaltılarak veya seçmolru yapılarak çeşitli araştıı macılar tarafından yayın lanmıştır.I ahrüddîn-i Râzî, önce büyük bir âlim olan babam Ziyâüddîn Ömer’den ders aldı. Babası, Muhyis-
•,ıinne Muhammed Begavî’nin talebelerinden idi. Râzî fen ilimlerini Mecd-i Cîlî’den, fıkıh ilmini Kemâl Simnânî’den öğrendi. İmâm-ül-Harameyn Cüveynî’nin Şâmil adlı eserini ezberlediği söylenir. Kendisi bir eserinde, dînin usûl bilgilerini babasından
öğrendiğini bildirmektedir. Fahr-i Râzî, bunlardan başka asrının büyük âlimleriyle görüşmüş ve onlardan ilim öğrenmiştir. Tahsilini bitirip, ilimde
yüksek derecelere kavuştuktan sonra, bâzı seyahatler yaptı. Harezm’de bozuk îtikâd sahibi Mûtezîleye
mensup kimselerle münâzaralarda bulundu.Daha sonra Mâverâünnehr’e gitti. Fakir ve yoksul bir kimse idi. Sonra,
her şeyin sahibi ve mâliki olan Allahü teâlâ kendisine ihsanlarda bulundu. İlim âşıkları dört bir taraftan onun ilim sofrasına nehr’den memleketine
dönen Fahrüddîn-i Râzî, daha sonra Gazne’ye, oradan da Horasan’a gitti. İlimdeki yüksekliği sebebiyle, Sultân-ı Kebîr Alâüddîn Muhammed Harzemşah’ın sevgi ve saygısını kazandı. Sultan sık sık onun ziyaretine giderdi. Bir müddet Herat’ta kalan Fahrüddîn-i Râzî, bozuk bir inanca sâhib olan Kerrâmiyye mensûblarınm îtikâdlarının yanlış olduğunu delilleriyle isbâtladı. Fahr-i Râzî, yalnız Arabî ilimlerde değil, zamânın bütün ilimlerinde müte de getirdiği delilleri görseydi, şaşıp kalırdı. Eğer bunlar (ve meşhûr filolozoflar) onun yanında bulunsalardı onun faziletlerini ve yüksekliğini kabul etmekten başka ellerinden bir şey gelmezdi.” Din ilimlerindeki otoritesi yanında, fen ilimlerinde özellikle fizik ve tabîat ilimleri sahasında asrının birtanesi idi. Bu ilim dallarının gelişmesinde Fahrüddîn-i Râzî’nin Urgenç
bölgesindeki kümbeti büyük katkıları oldu. temel konularındım olan hareket, sür’at, /n
mân-mekân ve enerji kn nularını derinlemesım» araştırdı. Aralarında »ıh münâsebet bulunduğunu belirtti. Kuvvetin, şidrini ve süre İtibarıyla arz ettifll farklılıkları gösterdi. Afiıı bir cismin uzayda bilmesi için kendi ağırlığı na eşit bir kuvvete muhtaç olduğunu ve bu kııv vet devam ettiği sürece» cismin uzayda durabilo ceğini delîllendirdi. Mo kaniğin temellerinden olan birinci ve üçüncü hareket kânunlarını da, gayet açık ve esaslı bir şekilde ortaya koydu. Ayrıca, ışık ve ses konularını da inceledi. Görme olayının ışık vasıtasıyla gözde teşekkül ettiğini, renklerin
de ışık sebebiyle meydana geldiklerini ve ışıksız cisimlerde herhangi bir rengin mevcut olamayacağını söyledi. Ona göre suda dalgalanma oldu