Batı’da tesettür meselesinin İslâm’la doğduğu söylenir.
Ama, çoğu konuda olduğu gibi bu da, yaygın vehimlerdendir.
Onlara göre Hz. Muhammed’in dâveti başlamadan
önce ne Arap Yarımadası’nda ne de diğer ülkelerde
tesettür mefhumu vardı. Örtülü kadın denince Müslüman
kadın, özellikle Türk kadınlarını hatırlamaktadırlar.
Bilhassa müslüman Türk hanımlarını İslâm kadınlarına
mahsus ideal timsal olarak kabul etmişlerdir. Çünkü hilâfet
sarayında sık sık Türk hanımlarını görmüşlerdir.
Batılılar kendinden habersizdir. Bu noktada, ileri
sürdükleri görüşlerin çoğu vehimden ibârettir. Bilhassa
İslâm hakkındaki yanlış düşünceler, İslâmî bilmeyenler
arasında yaygındır. Batılının zihnindeki çoğu vehimler
doğru telâkki ettikleri düşüklüğe delâlet eder. Aslında bâtıl
olduğunu bildikleri bir şeyi tekrar tekrar ileri sürmek
mükellefiyeti yoktur. Kendilerinden beklediğim şeylerin
en başta geleni ellerinde bulunan İncil ve Tevrât’ı sadece
objektif olarak tekrar tekrar incelemeleridir.
Bu kitapları okuyan herkes aralarında büyük bir anlam
farkı olmaksızın İbrahim (aleyhisselâm) devrinden
beri İbranîler arasında tesettürün bilindiğini .öğrenebilir.
Bütün İbranî peygamberleri arasında, ta Hıristiyanlığın
doğuşuna kadar kadınların örtünmesi biliniyordu. İncil ve
Tevrat’tan başka kitaplarda da bu konuya dikkatler çekilmiştir.
Tevrat’ın Tekvin bölümünün 24. babında şöyle den
ilir: Rebeka gözlerini kaldırıp İshak’ı görünce deveden
İndi ve köleye dedi k i : Bizi karşılamak için tarlada yürüyen
bu adam kimdir? Ve köle : Efendimdir, dedi. Rebeka
peçesini alıp örtündü.» Yine 38. bab’da ise şöyle d e n ilir:
«Ve Tamar gidip babasının evine oturdu. Bir zaman sonra
Şua’nın kızı Yahuda’nın karısı öldü. Ve Yahuda teselli
buldu. Kendisi dostu Abdullamlı Hira ile Timnate sürüsünü
kırpanların yanına çıktı. Ve işte kaynatan sürüsünü
kırpmak için Timnata çıkıyor diye Tamar’a bildirdi. Ve
üzerinden dulluk elbisesini çıkarıp peçesi ile örtündü.»
Hıristiyanlara göre kadın, yabancılar arasında yüzüne
peçe örter. Eve girdiği zaman çıkarır.
Tesettürün İslâm’dan önce bulunduğunu öğrenmek
için geniş geniş tarih kitapları okumaya gerek yoktur.
Çünkü Müslüman olmayan kimselerin kabul ettiği kitaplar,
Kur’an’da yer verilmeyen peçe ve sarıktan sık sık
bahseder. Oysaki peçe, Kur’an’ın örtünme hususunda ölçü
olarak kabul ettiği giyim şekli değildir.
Tesettür tarihini dinî kitaplar dışında kalan tarihî
eserlerden araştıracak olursak, kadının örtünmesi kötü
niyetlerden korunması için benimsenmiş olduğunu kanıtlayan
birçok haberlerle karşılaşırız. Hattâ bazı devirlerde
bu amaca kadınlarla beraber erkeklerin de katıldığını
görürüz.
Peçe hakkındaki tarihî bilgiler evlerdeki uzlet elbisesine
ait haberlere paralel olarak karşınıza çıkar. Yunanlılar
bu uzleti kadınlar için gerekli tutmuşlardı. Evlerde olduğu
gibi dışarda, sokak ve pazarlarda da giyilmiştir.
Romalılar, (bu konuda bazı müsamahaya yer vermekle
beraber) Milâttan önce iki bin yıllarda kadının süsüyle
sokaklara dökülmesini yasaklayan kanunları katmerlemişlerdi. Bu kanunların en meşhuru «Lex Oppia»
adıyla bilinir ki, sadece sokaklarda değil, evlerde bile,
kadının süsleriyle kendini reklâm etmesini yasaklamıştı.
Eski devirlerdeki derebeyleri kadınları açık gezdirme
sahasında olduğu gibi tesettür meselesinde de ifrata
varmışlardı. Hanımlarını siydirdikleri zaman yabancı ihtiraslardan
korumak istemişler. Kadınların açılmasını istedikleri
zamanda aşağılık zevklerini tatmin amacını gütmüşlerdi.
Nerdeyse kadının iffetliliği aşağılığından daha
güçleşmişti.
Kadın iffetine sahip olduğu zaman onlara göre güzel
madenlerden yapılmış kafesteki kuştu. Eğer aşağılık
hayata düşerse evcil hayvanlar gibi hizmetinden faydalanmak
için daha fazla serbesti tanıyorlardı.
Derebeylerin kadınlara tanıdığı romantik hürriyet sadece
sömürüye alet etmek için başvurdukları bir keyfiyet
idi.
İslâm, zayıflamış geleneklerin nesilden nesile aktarılmış
âdet kırıntılarının bulunduğu bölgelere örtünme
meziyetini getirdi. Kur’an hükümlerinin indiği toplumda,
kadınların örtünme meselesi kişisel bir gerçeklik mi yoksa
toplumsal bir korunmcımıdır? bilindiği gibi kadınların
sokaklarda açılıp saçılmalariyle uğradıkları sefalete manî
mi değil mi? Bu noktalar inceden inceye düşünülmüyordu.
Buna paralel olarak fitneyi önleyip önlemediği
akıllardan bile geçmiyordu. Sadece bir gelenekten ibaretti.
İslâm, mânasını kaybetmiş geleneklerle yapılan hareketlere
anlam kazandırmıştı. Mânâsız âdet kalıntılarını
kaldırmıştır. Zaten akla uyan yararlı gelenekleri de silâh
etmişti. Mevcut geleneklerin çoğu kadını erkeğin eğemenliğine
terketmekle kalmamış aynı zamanda kadının da
iuvmm üzere olduğu açıktır, örtünmenin gayesi kadınımı
wı/lemek ya da evlere hapsetmek değildir.
Çünki gözlerinin yabancı kadınlara bakmasını red-
• It’iloıı emirlerden maksat kadınların dört duvar arasına
lıtıpı.odilmesi ya da kadınlar için mubah olan işlerde çalı.
nuısını yasaklamak değildir. Hz. Muhammed’in yaşadığı
• invırde kadınların erkeklerle savaş meydanlarına çıkmanı
yasaklanmadığı gibi camilerde cemaatla namaz kılmanı.
ticaret yapması, mübâh olan kazanç sahalarına katılım
m da haram kılınmamıştı. Kadının kendisi için gerekli
ihtiyaçlarını sağlamak amacıyla çalıştığı iş ne olursa oltitin
Kur’an-ı Kerîm’in vâcip kıldığı örtünmeden dolayı bu
işleri engelleyen herhangi bir sebep yoktur. Çünki kadının
kendine münâsip işlerde çalışması istendiği gibi erkeklerin
de kendi bünyelerine uygun işlerle uğraşması
IMcnmektedir. Şunu hemen tekrarlıyalım ki kadınlar örtünmekle
emrolunduğu kadar erkeklerde bakmamakla
yükümlüdür.
İslâmda aile düzenine taallûk eden emirlere bir ta kım
özel münâsebetlerle ilk, muhatap olan peygamberimizin
hanımlarıdır.
Sonra aile düzeniyle ilgili emirler peygamberimizin
çevresinde bulunan arkadaşlarına da şâmil olmuştur. Nitekim
bu emirler gelmeden önce birtakım ziyaretçi ve
komşuları izinsiz olarak peygamberimizin evine giriyorlardı.
Oysaki Mübârek yuvalarının geniş bölümleri veya
odalar yoktu. Hanımları içerde bulunduğu sırada herkes
kapıdan izin almadan giriyordu. Bu münâsebetle şu
âyeti Kerîme’ler nâzil oldu. Ve herkeste bir aile şuuru
uyandı. (5)
Bu âyeti Kerîme’nin anlattığı manâ insanlık için en
büyük edep kurallarından biridir. Mesken dışındaki örtünme
gelenekleri ne olursa olsun, her ziyaretçinin bu edep
kurallarını kendisine kazandırması gerekir.
Öyleyse mihnet mahkûmiyet ve hapislik manâsında
örtünme İslâmda yoktur. Hürriyet ve maslahatının gereği
sebebiyle örtünmeye riâyetten dolayı kadın özgürlüğünü
kısıtlayan bir nokta bulunamaz. İslâmdaki Tesettür,
kadının aşağıiık ve sapkınlığını önlemek olduğu gibi dinî
emirlere, riâyet ve iffet ölçülerini korumaktır.
İnsan benliği din ve kanunların kadının zinetiyle açılıp
saçılmasına karşı tarafsızlığına müsâde etmez. Üstelik
ahlâkî düsturlar getirmesini ister.
Cahiliye çağındaki kadın kadınların maruz kaldığı
aşağılığı aslında Roma Kanunları yasaklamıştı. Romalılar,
devleti kapladığı gibi insanlığa nefret veren seks yaygınlığını’benimsedikleri
zaman müsâde etmişlerdi. Yoksa kadınların
çılgınlığına razı olmadıkları devirlerde asla taviz
vermiyorlardı!
Gün olmuş Romalı zihniyetinde kadınların çılgınca
açılıp saçılması yer etmiştir. Buna göre Açık saçık kadınlar
tezâhur etmiş. Bazı devirler gelmiş kadınların iffeti olması
istenmiştir. Buna göre kanunlar ihdâs edilmiştir. Kısaca
Romalılar seks yaygınlığı fitne fesat ve nesil karışıklığına
razı oldukları zaman kadının açılmasına müsâde etmişlerdir.
Bu da gösteriyor ki kadının açıklığı iftne fesat
unsurudur. Kadınların serkeşliğini bugünkü kanunlar kâğıt
üzerinde yasaklamaktadır. Tarifî sâdece namusun ihlâlinden
başka bir şey değildir. Kâğıt üzerinde yazılı yasaklamalar
hiç bir fayda sağlamaz. Çünkü suçu sopalar
değil, iman ve vicdan kuralları önler.