Savaş dinimizin emirlerindendir. Allah, Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde: “Sizlerle harb (Savaş) etmek isteyenlerle harb ediniz.” buyurmuştur. Gücünüz kuvvetiniz diğer devletlerden daha fazla olsun, demiştir. Buna benzer daha birçok açıklamalar vardır.
Hz. Peygamber Efendimiz de: “Savaş (cihad), kıyamete kadar bakidir.” buyurdu.
Yine Hz. Ebu Zer anlatıyor: “Ya Resûlullah, hangi ameller hayırlıdır?” sorusuna karşılık Peygamberimiz: “Önce Allah’a iman etmek, İkincisi de Allah rızası için savaş etmektir (dünyevi bir menfaat için değil).” buyurmuştur.
Vatanını sevmek imandandır. Gerektiğinde de vatan için ölmek farzdır. Büyüklerimiz şöyle demişlerdir:
“Fi sebilillah (Allah yolunda) gazadır şanımız. Malımız olsun feda, hem canımız.”
Savaş aynı zamanda birçok günahları da döker, bizleri anadan doğmuş gibi bir hale sokar. Bir Müslüman, canla başla bir defa kılıcını çekmiş olsa, bu kılıç kıyamette ateşten bir kalkan şeklinde olup, o kimseyi her türlü azaplardan muhafaza eder. Kılıç yerine mızrak ve diğer harp aletlerini kullansa, mahşer gününde o harp aletleri nurdan bir sancak halinde parlayacaklardır.
Mekke’nin Fethi esnasında düşmanla çarpışan Hz. Zübeyr şehit edilince, ruhunun sanki bir parlak sancak şeklinde göklere yükseldiğini bizzat Hz. Peygamber Efendimiz görmüş ve durumu Sahabe-i Kira’ma intikal ettirmiştir. Rivayet olunur ki, ölenlerin hiçbirisi tekrar dirilmeyi istemeyecektir. Fakat şehitler ölüp tekrar dirilmeyi, yine ölüp tekrar dirilmeyi isteyeceklerdir.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Dikkat edin, size Kadir ‘Gecesi’nden daha faziletli bir geceyi haber vereyim mi? iyi biliniz ki o harp saflarında geçirdiğiniz gecedir. ” İşte savaş için hem cesaret hem de harp aletleri lazımdır. Ayrıca, dualara da devam etmek çok faziletli olacaktır.