Yasin-i Şerifin Manası Nedir? Yasin-i Şerifin Türkçe Anlamı. Yasin-i Şerif Suresi Mekke döneminde inmiştir. 83 ayettir.
Rahman ve Rahıym olan Allah’ın adıyla…
(1) Yasin.
(2) O hikmet dolu Kur’an’a yemin ederim ki,
(3) Habibim sen, hiç şüphesiz Hakk tarafından gönderilen peygamberlerdensin.
(4) Dosdoğru bir yol üzerindesin.
(5) Bu Kur’an yegâne galib, çok esirgeyici Allah’ın indirdiği bir kitaptır.
(6) Bunun hikmeti de yakın ataları azab ile korkutulmamış, bu yüzden kendileri gaflet içinde kalmış olan bir kavmi onunla korkutmandır.
(7) Andolsun ki bunların çoğunun üzerine o söz hak olmuştur. Artık bunlar iman etmezler
(8) Hakikat, biz onların boyunlarına öyle kelepçeler geçirdik ki bunlar çenelerine kadar dayandı. Şimdi onlar, kafaları ve burunları yukarı kaldırılmış haldedirler.
(9) Biz hem önlerinden bir sed, hem arkalarından bir sed çektik. Böylece onları sarıverdik. Artık görmezler.
(10) Onları azab ile ha korkutmuşsunuz, ha korkutmamışsınız onlarca birdir, iman etmezler.
(11) Sen ancak o zikre uyan ve çok esirgeyici Allah’a görmeden, büyük saygı gösteren kimseleri inzar edeceksin. İşte sen onları hem mağfiretle, hem çok şerefli mükafatla müjdele.
(12) Hakikat, ölüleri biz diriltiriz biz. Önden gönderdikleri şeyleri ve bıraktıkları eserleri de biz yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kitapda yazıp saymışızdır.
(13) Onlara o şehir yaranını misal getir. Hani oraya elçiler gelmişti.
(14) Biz o zaman kendilerine iki elçigöndermiştik de onları tekzib etmişlerdi. Biz de bir üçüncü ile bunları takviye etmişdik de “Hakikat, biz size gönderilmiş elçileriz.” demişlerdi.
(15) Onlar: “Siz, dediler, bizim gibi insandan başka kimseler değilsiniz . Hem Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz yalan söyler kimselerden başkası değilsiniz.”
(16) Elçiler şöyle dediler: “Rabbimiz biliyor ki hakikaten size gönderilmiş elçileriz.”
(17) “Bizim üzerimize düşen vazife apaçık tebliğden başkası değildir.”
(18) Dediler: “Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzlandık. Eğer vazgeçmezseniz, andolsun, sizi mutlak taşlarız. Bizden size muhakkak acıklı bir işkence de dokunur.”
(19) Onlar da dediler ki: “Sizin uğursuzluğunuz, kendi beraberinizdedir. Size nasihat edilseniz de, öyle mi? Hayır, siz haddi aşıp taşanlar güruhusunuz.”
(20)O şehrin en uç kenarından koşarak bir adam geldi: “Ey kavmim, uyun o gönderilmiş olanlara.” dedi.
(21) “Uyun, sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere. Onlar hidayete ermiş zatlardır.”
(22) “Ben, beni yaratana neden kulluk etmeyecek misim? Siz hepiniz ancak O’na döndürülüp götürüleceksiniz.”
(23) “Ben, O’ndan başka tanrılar edinir miyim? Eğer o çok esirgeyici Allah bana bir zarar yapmak dilerse onların iddia ettiğiniz şefaati bana hiçbir şeyle faide vermez. Onlar beni asla kurtaramazlar.”
(24) Şüphesiz ben o takdirde mutlak apaçık bir sapıklık içindeyim demektir.”
(25) “Gerçek, ben Rabbinize iman ettim. İşte bunu benden duyun.”
(26) Ona: “Gir cennete” denildi. O da: “Ne olurdu” dedi, “kavmim bilselerdi.”
(27) “Rabbimin beni yarlığadığını, beni cennetle ikram edilenlerden kıldığını.”
(28) Ondan sonra kavmin üzerine gökden hiçbir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
(29) Onların yalanlanması yahut ukubeti bir tek sayhadan başka bir şeyle değildi. Artık hemen sönüp gidiverenler oldular.
(30) Ey kulların üzerine çöken büyük hasret ve nedamet, hazır ol! Çünkü onlar kendilerine herhangi bir peygamber ve elçi gelmeye dursun, ille onunla alay ederlerdi.
(31) Kendilerinden evvel nice nesilleri helak ettiğimizi, bunlann bir daha onlara dönmez ümmetler olduklarını müşrikler görür gibi bilmediler mi?
(32) Onların hepsi de, muhakkak, toptan bizim huzurumuza getirilmiştir, getirileceklerdir.
(33) Ölü toprak -ki biz onu canlandırdık. İçinden taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar-onlar için bir ibret, bir delildir.
(34) Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından nice bostanlar yaptık. İçlerinde pınarlardan nicesini fışkırttık.
(35) Allah’ın yarattığı mahsulden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Hala şükretmeyecekler mi?
(36) Yerin bitirmekte olduğu şeylerden, insanların kendilerinden ve daha bilemeyecekleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah’ın şanı ne kadar yücedir, münezzehtir.
(37) Gece de onlar için bir ayettir. Biz. ondan gündüzü sıyırıp çıkarırız. Bir de bakarlar ki karanlığa girmişlerdir onlar.
(38) Güneş de ilahi bir ayettir ki kendi karargahında, mahrekinde aleddevam seyr ve cereyan etmektedir. Bu, mutlak galip, her şeyi hakkıyla bilenAllah’ın takdiridir.
(39) Ay’a gelince: O eski hurma salkımının eğri çöpü gibi bir hale dönmüştür, döner.
(40) Ne güneşin aya erişip çatması, ne de gecenin gündüzü geçmiş olması gerekmez. Ecramdan hepsi de ayrı ayrı birer felekte yüzerler.
(41) Onlar için bir ayet ve ibret de bizim, onların zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımış olmamızdır.
(42) Ve kendilerine bunun gibi binecekleri nice şeyleri yaratmış bulunmamızdır.
(43) Eğer dilersek onları suda boğarız. O surette kendileri için bir kurtarıcı da yoktur, onlar kurtarılamazlar da.
(44) Meğer ki bizden bir esirgeme ve daha bir zamana kadar yaşatma mukadder ola.
(45) Onlara: “Önünüzdekinden de, arkanızdakinden de sakının. Ta ki esirgenesiniz.” denildiği zaman yüz çevirdiler.
(46) Onlara Rablerinin ayetlerinden herhangi bir ayet gelmeye dursun, ille ondan yüz çeviricidirler.
(47) Onlara: “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden hayra harcayın.” denilince o küfredenler, iman edenlere şöyle dediler: “Allah’ın, dileseydi, yedireceği kimseye biz mi yedirecek misiz? Siz apaçık bir sapıklıkta bulunanlardan başkaları değilsiniz.”
(48) “Siz doğru söyleyenlersiniz, bu tehdidin tahakkuku ne zaman, söyleyin?” derler.
(49) Onlar birbiriyle itişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek sayhadan başkasınıgözetmezler.
(50) İşte o vakit ailelerine dahi dönecek halde değildirler.
(51) Sur’a üfürülmüştür. Artık bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp Rablerine doğru koşup gidiyorlar.
(52) O zaman şöyle demişlerdir: “Eyvah bize, uyuduğumuz yerden bizi kim kaldırdı? Bu diriliş çok esirgeyici Allah’ın va’d ettiği şey. Gönderilen peygamberler meğer doğru söylemişler.”
(53) Bu, bir tek sayhadan başkası değildir. Artık onlar toptan ve derhal izharen önümüze getirilmişlerdir.
(54) İşte bu gün kimseye hiçbir şeyle haksızlık edilmez. Siz de yapar olduğunuzdan başkasıyla mukabele görmezsiniz.
(55) Şüphe yok ki bu gün cennet yaranı mesrur-u handan bir zevk ve eğlence içindedirler.
(56) Kendileri de, zevceleri de cennet gölgelerindedirler. Tahtlarının üstüne kurulup dayanmışlardır.
(57) Orada taze yemişler, onların temenni edecekleri her şey onlarındır.
(58) Çok esirgeyici Rabblerinden bir selam vardır.
(59) “Ey günahkarlar, bu gün siz bir tarafa ayrılın!”
(60-61) Ey ademoğulları, “Şeytana tapmayın. Çünkü o, sizin için Rabbinizden ayıran bir düşmandır.Bana ibadet edin. İşte dosdoğru yol budur” diye size emretmedim mi?” buyuracaktır.
(62) Andolsun ki şeytan sizden bir çok halkı saptırmışdı. O vakit neye akıl etmiyordunuz?
(63) İşte bu, öteden beri tehdit edilegeldiğiniz Cehennemdir.
(64) Küfür ve inkarda ısrar edişinize mukabil girin oraya.
(65) O gün ağızlarının üstüne mühür basarız. Ne irtikab ediyor idiyseler bize elleri söyler, ayakları ve diğer uzuvları da şahitlik eder.
(66) Eğer dileseydik onları gözlerinin üzerinden silme kör yapardık da yolda koşuşup didişip kalırlardı. Artık nasıl göreceklerdir?
(67) Yine dileseydik onları oldukları yerde suratlarını değiştirip bambaşka çirkin bir mahiyette getirirdik de ne ileri gitmeye ne geri dönüp gelmeye güçleri yetmezdi.
(68) Kime uzun ömür veriyorsak onun yaratılışını baş aşağı ediyoruz. Buna da akılları ermiyor mu?
(69) Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yakışmaz da. Onun getirdiği kitap bir öğütten ve hükümleri açıklayan bir Kur’an’dan başkası değildir.
(70) Diri olan kimseleri uyarsın ve kâfirler cezayı hak etsinler diye.
(71) Şunu görmediler mi ki, biz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden bir takımdavarlar yaratmışız da, onlara sahip bulunuyorlar.
(72) Biz onları kendilerine müsahhar kıldık. İşte binecekleri bunlardan, yiyecekleri bunlardandır.
(73) Bunlarda kendileri için daha nice menfaatler ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmezler mi?
(74) Onlar Allah’ı bırakıp güya kendileri yardıma mazhar edilecekleri ümidiyle başka mabudlar edindiler.
(75) Ki bunlar onlara asla yardım edemezler. Bilakis kendileri bunlar için hazırlanmış bir sürü avaredir.
(76) O halde Habibim, onların lafı seni üzmesin. Şüphe yok ki biz onların neler gizlemekte olduklarını, neler açıklayageldiklerini biliyoruz.
(77) İnsan, kendisini bir nutfeden yarattığımızı görür gibi bilmedi mi ki şimdi o, açıktan açığa müfrit bir düşman kesilmektedir.
(78) O, kendi yaratılışım unutarak bize bir misal getirdi. “Bu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?” dedi.
(79) Habibim de ki. “Onları ilk defa yaratan d iri İtecektir. O, her yaratmayı hakkıyla bilendir.”
(80) O, yemyeşil bir ağaçtan sizin için bir ateş çıkarandır. İşte bakın ateşi ondan çakıp alıyorsunuz.
(81) Gökleri ve yeri yaratan Allah, onlar gibisini yaratmaya kadir değil midir? Elbette kadirdir. O, bütün kainatı yaratandır. Her şeyi hakkıyla bilendir.
(82) O’nun emri bir şeyi dilediği zaman, ona ancak “0l” demesi yeter. O da oluverir.
(83) Demek her şeyin mülkü, tasarrufu ve kudreti kendi elinde bulunan Allah’ın şanı ne kadar yücedir, münezzehtir. Siz ancak O’na döndürülüp götürüleceksiniz.