Zikir İle İlgili Ayetler : (Ve lezikrullâhi ekber, vallâhu ya’lemu mâ tasnaûn.)
“Allah’ı zikretmek elbette en büyük ibadettir. Ne yaparsanız Allah bilir.
Allah’ı anmak bütün zikirlerin üstünüdür. Çünkü Allah’ın ismi bütün isimlerin anasıdır. Hiç şüphe yoktur ki namaz, zikirlerin özü ve esası sayılmıştır. Namazdan daha büyük bir zikir yoktur. Çünkü namazda bütün vücut namaz ile ilgilendiği için, azaların hepsi Allah’ı zikrediyor demektir. Çünkü namazda ayakta iken gözler secde yerinde, kulaklar okunan kıraatte, kalp Allah’ın büyüklüğünü düşünmekle meşgul oluyor. Bu itibarla namaz, bütün zikirlerin başı sayılmıştır. Namaz kılmayan insan diliyle ne kadar zikir etse, tam zikir etmiş sayılmayacaktır.
(Fezkürûnî ezkürküm veşkürûlî velâ tekfurûn.)
“Öyle ise siz Beni (itaat ile ibadet ile) anın, Ben de sizi (sevap ile mağfiret ile) anayım; bir de Bana şükredin, Bana nankörlük etmeyin.”
Bu ayet-i kerime, kul ile Allah arasındaki bağlantıyı sağlar. Kul, Allah’ı zikrettikçe Allah da kulunu zikreder. Eğer insan kalabalıkta Allah’ı zikrederse Allah da kulunu meleklerinin arasında zikreder.
(Vezkür Rabbeke fî nefsike tazarruan ve hîfeten ve dûnel cehriminel kavli bil-ğudüvvi vel-âsâli velâ tekün minel-ğâfilîn.)
“Rabbini içinden yalvararak ve korkarak, (fakat) yüksek olmayan bir sesle, sabah ve akşam an. Gafillerden olma.”
Allah’ı hem gizli hem aşikâre (açıktan) zikretmemiz ve gaflette kalmamamız, dini bir vazifemizdir. Çünkü Rabbimiz bizi her an hatırlamaktadır. Öyle ise biz de O’nu analım, unutmayalım. Unutursak biz de unutuluruz.
(Vezkür Rabbeke kesîren ve sebbih bil-aşiyyi vel-ibkâr.)
“Rabbini çok an ve akşam sabah O’nu teşbih et.”252 Rabbimizi hem zikredeceğiz ve hem de tespih ve takdis edeceğiz. Bunların manaları ayrı ayrıdır. Zikir Hakk’ı anmak, teşbih Hakk’ı noksan sıfatlardan uzak tutmak ve üstün sıfatlarla O’nu vasıflanmaktır. Bu itibarla hem zikir hem de teşbih etmek bizim vazifemiz olmalıdır. İnsan, Yaratan’a karşı daima hürmetli ve itaatli bulunmalıdır.
(Vezkürüllâhe kesiren le’alleküm tüflihûn.)
“Allah’ı çok zikredin ki umduğunuza kavuşasınız.” Kurtuluşumuz çokça Mevla’yı anmaktadır. O’nu anmayan ve On’unla yaşamayan insan, daima hüsrandadır. Cenabı-ı Hak: “Allah’ı çok anınız ki felah (kurtuluş) bulasınız.” diye buyurmuştur.
Felah demek, korktuğumuz Cehennem’den emin, umduğumuz Cennet’e kavuşmamız demektir. İşte bu müjde ancak Allah’ını çok ananlara verilecektir.
Dünyayı ve parayı çok fazla anıyor ve seviyoruz; hâlbuki her ikisini de bırakıp gideceğiz, gitmemeye imkan yoktur.
(Yâ eyyühellezîne âmenu’zkürüllâhe zikren kesîren ve sebbihûhu bükreten ve esîlen. Hüvellezî yusallî aleyküm ve melâiketühü li yuhri- ceküm minez-zulümâti ilen-nûri. Ve kâne bil mü’minîne rahîmen.)
“Ey İman Edenler, Allah’ı çok zikredin. O’nu sabah-akşam teşbih (ve tenzih) edin. O, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için, üzerinize melekleri ile beraber rahmetini indirendir. O, müminleri çok esirgeyicidir.’”
Allah’ı çok fazlasıyla zikreden kul, cehalet ve küfür karanlığından çıkarılacak ve Cennet nuruna kavuşturulacaktır. Allah ve melekler, o kul için rahmet ve istiğfarda bulunacaklardır. Bu az bir fazilet midir? Allah’ın ve meleklerin sevgisini kazanan bir insanın acaba başka bir kimsenin sevgisine ihtiyacı var mıdır? Yüce Allah, bizlere bu duyguyu nasip buyursun ve bizleri kendisine yâr olan kullara ilhak buyursun.
(Ellezîne yezkürünellâhe kıyâmen ve kuuden ve alâ cünubihim.)
“Onlar (o selim akıl sahipleri öyle insanlardır ki) ayakta iken, otururken, yanları üstünde (yatar) iken (hep) Allah’ı hatırlayıp anarlar.”
Allah, hem ayakta hem otururken zikredilir. Bu ayetin bir manası da, namazda insan güçsüz olduğu vakit ayakta duramıyorsa, otururken kılar, oturacak derecede kudreti yoksa yaslanırken yine kılar. Şu halde buradaki zikir de namazdır. Çünkü önceden de anlattığımız gibi, en büyük zikir namazdır. Çünkü namaz, bütün ibadetlerin anasıdır. Şükürleri birleştiren (cem eden) ve hataları mahveden ilahi bir müessesedir.
(Ellezîne âmenü ve tatmeinnü kulûbuhum bi zikrillâh, elâ bi zikrillâhi tatmeinnül-kulûb.)
“Bunlar, iman edenlerdir; Allah’ın zikriyle gönülleri (vicdanları) huzur ve sükûna kavuşanlardır. Haberiniz olsun ki, kalpler ancak zikrullah (Allah’ın zikri) ile huzur bulur.”
Kalplerin sükûnete kavuşması ancak zikrullah ile mümkündür. Titreşen kalpleri durduran, vesveseye maruz kalan kalpleri sükunete kavuşturan, şüphe yok ki zikirdir, zikrullahtır. Çünkü zikrullah bütün kalplere şifadır. Kalp ancak zikirle kuvvetlenir ve zikir ile nurlanır. Zikir, insana manen bir cesaret verir. Kul bu vesile ile tam manasıyla çok büyük bir kuvvet sahibi olur.
(Vezkürisme Rabbike bükreten ve esîlen.)
“Sabah akşam Rabbinin adını an.”